REKLAMI GEÇ

BU GOL HEP BİZE GİRİYOR

BU GOL HEP BİZE GİRİYOR

    “Kaybedecek bir şeyi olmayanlardan korkmalısın. Çünkü onlar, kazanmak için herşeyi yaparlar.“ Gabriel Garcia Marquez   Geçtiğimiz günlerde dünyamızdan ayrılanNobel sahibi büyük edebiyatçı Gabriel Garcia Marquez, geriye önemli bir edebiyat birikimi bırakarak gitti. Yaşamı boyunca pek futbolla meşgul olmayan Marques, bu oyunu fazla mistik ve fazlaca da gereksiz buluyordu. Kuşkusuz bir zevk alış biçimlerinden birisidir futbol, ama Marques, yaşamı boyunca yazdığı tek futbol…

/ DENİZLİSPORHABER / 6 Mayıs 2014 Salı, 13:41

 

“Kaybedecek bir şeyi olmayanlardan korkmalısın. Çünkü onlar, kazanmak için herşeyi yaparlar.“

Gabriel Garcia Marquez

Geçtiğimiz günlerde dünyamızdan ayrılanNobel sahibi büyük edebiyatçı Gabriel Garcia Marquez, geriye önemli bir edebiyat birikimi bırakarak gitti.

Yaşamı boyunca pek futbolla meşgul olmayan Marques, bu oyunu fazla mistik ve fazlaca da gereksiz buluyordu. Kuşkusuz bir zevk alış biçimlerinden birisidir futbol, ama Marques, yaşamı boyunca yazdığı tek futbol yorumculuğunda da şu cümleyi kurmuştur; “ … taraftarlığın temel şartlarından birinin kendini bilme duyusunun kayıtsız şartsız kaybı …”

Bu tespit, futbol taraftarlığını anlamlandırması yanı sıra salt futbol taraftarlığıyla da kısıtlanabilecek bir olgu değil.

Kendimizi ait hissettiklerimize karşı adeta taraftarlık boyutunda korkunç bir bilinç kaybıyla yaklaşımlar sergiliyoruz.

Seviyoruz, severken şiddet açığa çıkaran sevgi biçimimizle, sevilenin sevilmeyi istemeyeceği denli bir acı ortaya çıkarıyoruz.

Aşık oluyoruz, aşkımızın şiddeti ve beraberinde getirdiği envai çeşit kuruntularımızla bizim olanı çürütüyor, incitiyor ve kırıp dağıtabiliyoruz.

İnanıyoruz, ki kutsal inançlarımız bizim dünyada bir varoluş gerekçelerimiz iken inancımızla çevremize ördüğümüz kalın duvarların ardında hoşgörümüzü yitiriyor, diğerinin de bir inancı olduğunu, diğerinin de renkleri, kültürü, dili ve ruhu olduğunu göremiyoruz.

Sığınıyoruz, sığındığımız yerin dünyasını umursamadan yine kendi dünyamızın acınası faşizmiyle sığındıklarımızı süründürüyoruz.

Çıldırasıya bir egoizmle, bütün ruhumuza egemen olmuş kör bir donanımla ötekini kusuyor, sindiriyor ve yok etmek istiyoruz.

Marques’in bahsettiği “kendini bilme” olgusu, bu kaos boyutunda yaşanan ve yozlaşıp, kabalaşmış ruhani dünyamızla bezenerek bütün insanıl birikimlerimizi ellerimizden sabun köpüğü gibi uçurup üfürüyor.

Geriye ne mi kalıyor?

Takımını seven, onu aşkvari bir sadakat duygusuyla bağlanan taraftar olarak en küçük bir olumsuz sonuçta protestoya, küfüre, şiddete sarılıyoruz. Oysa sevgimiz ve aşkımız kötü gün insanlığı, sadakat ve sahiplenme duygusu, acıyanın, yenilenin, üzülenin yanında olma bilinci üretse kötü mü olur?

Geriye ne mi kalıyor?

Her şeyi elimizden kaçırdığımızda ve hiçlik duygusuna kapıldığımızda sığındıklarımızı boğuyor, bayıyor ve kendimizden ifrit ettirircesine sığındıklarımızın boğazını sıkıyoruz.

Geriye ne mi kalıyor?

Stadyumlarda şiddet, kavga, gürültü kalıyor. Çocuk yaşındaki çocuklara baskı, dayak, tecavüz kalıyor ve tek çözüm yolu üretimi olarak çocuğa bağırmasını öğretmek, tecavüzcüye ölüm cezası önermek oluyor.

Takım tutar gibi kör, bilisiz, kültürsüz, sevgisiz, saygısız ve ahlaksız bir yüksek egoyla geriye ne mi kalıyor? Zavallı örselenmiş yaşamlarımız, süslü çerçeveli diplomalarla kirlenen cehaletimiz ve yine kendi kalemizde bulduğumuz traji-komik goller…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı..