REKLAMI GEÇ

ALİ YALÇIN YETERLİ OLACAK MI?

18 Kasım 2015 Çarşamba

Denizlispor’un yeni teknik direktörü Ali Yalçın oldu… Bu bir değişimin başlangıcı mı olur, yoksa kalındığı yerden devam mı edilir bunu zaman gösterecek.

Yönetim Ali Yalçın’a güvenip takımı teslim etti ama bana gelen eleştirilerden anladığım o ki, yönetim dışında Ali Yalçın hocaya güvenen çok az…

Umarım kendisine güvenmeyenleri utandırır… Kurtarıcı olarak geldiğini unutmayalım…

 

İŞLER NEDEN YOLUNDA GİTMEDİ?
Denizlispor’daki sorun neydi de bu duruma düştük. Bazı kesimler tek sorunun Teknik Direktör Mehmet Altıparmak olduğunu söylemekte ısrarcı. Bazı kesimler acemi yönetimin sorunun temeli olduğunu söylüyor. Sık sık görüşlerini dinlediğim eski Başkan Süleyman Urkay ise olayın tamamen bir ‘organizasyon’ sorunu olduğunda ısrarcı.

Urkay’a göre yönetim de değişse, hoca da değişse hatta tüm takım da değişse ‘sağlıklı bir idari yapı’ olmadan aynı sancılı süreçler yaşanmaya devam edecek.

Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz… Bu kulüpte görev almış, futbolun içinden gelmiş deneyimli yöneticilerin sözlerini yabana atmamak gerekir..

 

**

 

Biraz geriye dönelim… İşlerin neden istenildiği gibi gitmediğine değinmeye çalışalım…

Mustafa Şavluk sancılı kongrelerden sonra başkanlık koltuğuna oturdu.

Kıbrıslıoğlu görevi istememiş, isteyenler ise kabul görmemişti. Denizlispor deneyimi sınırlı olan Şavluk’a şiddetle deneyimli yöneticilerden destek ihtiyacı varken yeni oluşturulan yönetimde bu deneyime sahip sadece iki isim bulunuyordu.

Doğası ile her işe koşmaları da mümkün olmuyordu.

 

Bizler yönetim acemiliğinin yaratacağı sorunları ya da eksiklikleri beklerken ‘sorunlar rezervinin’ öyle çok da yönetimsel olmayan bir sürü öğe barındırdığını da gördük.

 

Ekonomi önemli bir sorundu. Üst kurul üyeleri Abdülkadir Uslu ve Derya Baltalı ekonomik destek için ellerinden geleni yaptılar diye düşünüyorum. Fakat görünen o ki planlanan gelirin altında kaynak temin edebildiler.

Bunun en büyük gerekçesinin ise ‘artık işinin bittiğini’ düşünen yerel yönetimin sırt dönmesiydi. Bu durumun yarattığı problemlere döneceğim.

 

**

 

Daha yönetim göreve gelir gelmez ‘transferi biz yapmadık’ dedi. Çokları haklı buldu. Bununla da yetinmeyip kulübün ciddi borç sorunu olduğunu söylediler.

Bu durumda bir önceki dönemin başkanı Hasan Kıbrıslıoğlu’nun sözleri ile biraz çeliştiler.

 

Çünkü Kıbrıslıoğlu borçların ciddi bölümünün ödendiğini, sürdürülebilir bir borç yüklerinin olduğunu söylemişti. Bu konuyu bir kaç kez daha konuştum. Aynı şeyleri söylüyor. Kulübün ekonomisinin kendilerinin devraldığı dönemden çok daha iyi olduğu görüşünde.

 

Ve de kesinlikle transferleri kendisinin yapmadığının altını çiziyor. Hatırlarsanız ne söylemişti?

 

“Biz sadece var olan oyuncuların başka takımlara transfer olmalarını önlemek, futbolcunun gözünde belirsizliği ortadan kaldırmak ve gelecek yönetimin sıfırdan başlamasına neden olmamak için ön görüşme yapıyoruz. Yeni yönetim bizim ‘prensipte’ anlaştığımız oyuncular ya da teknik ekiple sözleşme imzalamayabilir. Biz görüştüğümüz herkese bunu zaten söyledik”…

 

Nitekim Kıbrıslıoğlu ve ekibi hiçbir oyuncu ile resmi sözleşme imzalamamış, resmi mukaveleye imza atma işi Bolu kampı döneminde yeni yönetim tarafından yapılmıştı.

 

**

 

Yeni yönetim ise bu konuda ‘zaten transferler yapılmıştı’ görüşünü ısrarla savunuyor. Konuşulan futbolcularla anlaşmanın bir zorunluluk olduğunu, içlerinden bir ya da bir kaç kişinin gönderilmesinin ‘pişmiş aşa su katmak’ olacağı görüşündeler.

 

Tam da bu kaotik durumun ortasında sorunlara en beklenmedik yerden giren biri olmuştu: Mehmet Altıparmak…

 

Denizlispor’un teknik direktörü transferleri kendisinin istediğini ve yaptığını söyleyerek hem kendinden önceki yönetimi hem de mevcut yönetimi ‘ateş’ten kurtarmıştı ama bu kez tam da kendisi kalmıştı nevruz ateşinin üstünde…

 

**

 

Şimdi yarıda bıraktığım ‘ekonomi’ konusuna geri döneyim… İşte o dönemde planlanan bütçeler yüzde yüz gerçekleşmeyince, bu aldığınız oyuncuların kalitesine de doğrudan yansıdı.

 

Bunu çokları bilmez ama takıma kazandırılan oyuncuların büyük bölümü Mehmet Altıparmak’ın listesinin ilk iki sırasında bile yer almıyordu.

Onun istediği oyuncular şu anda ligde fırtına gibi esiyor o ayrı… Sınırlı bütçe Türkiye gibi futbolculara büyük paraların verildiği bir belirsizlik ülkesinde sizi her zaman dezavantajlı konuma düşürür…

 

Zaten sezonlar boyu ligde kalma savaşı vermiş bir kulüpseniz, futbolcunun tercihlerinde de doğası ile sonlarda yer alırsınız. Yani işin özü transfer yapıldı ama yapıldı işte…

 

**

 

Ben kendi adıma Mustafa, Veli, İsmail gibi futbolcuların yaşlı oldukları gerekçesi ile alınmalarına karşıydım. İyi ki onlar bu takıma kazandırılmışlar. Açıkçası takımın en iyileri onlar ve onlar olmasa daha perişan durumda olacaktık. Yanılmış olmaktan ‘gurur’ duyuyorum.

 

**

 

Derken yöneticilerin kendi içlerinde sorunlar baş gösterdi. Bazı yöneticilerin daha medyatik oluşu klasik bir yönetim kurulu gerilimine yol açtı. Bir ara başkan ve bir iki yönetici bir cephe kalanların tamamı ikinci bir cepheye dönüştü.

Bu cephelerdeki kurmayların da yeri zaman içinde değişti. En nihayetinde istifalara ve görev değişikliklerine kadar giden bir süreç yaşandı. Bu ağır ilerleyen fakat ‘süreklilik gösteren bir sorun’ olarak geçtiğimiz haftaya kadar devam etti.

 

**

 

Takım içinde de işler çok yolunda değildi. Bir iki futbolcunun kendilerine özel yaşantılarında dikkat etmemesi, gece geç saatlere kadar (ki dinleniyor olmaları gerekir) dışarılarda olması pürüzü çabuk giderildi.

Ne var ki, takım içindeki diğer sorunlar çok da çabuk giderilemedi. Hocanın öğrencilerine ‘bize çok faydalı olacak’ dediği Leozinho tam bir problem halini aldı. Bu futbolcunun kendini göstermesine bir türlü izin verilmedi.

 

O da çabuk küstü… Gereksiz, geçersiz bir transfer olarak kaldı. Leozinho’yu oyunda tutmaya çalışırken Leandrinho’nun performansı düştü. Attığı gollerle takıma hayat veren Sambacının takım içinde ‘çekilemediği’ dedikodusu bize kadar geldi.

 

Üç kadro dışı ise o sorunların yüze vuran ifadesi oldu. Her ne kadar ‘performans’ bahane edilmiş olsa da bunun çok daha ötesinde bir sorun olduğu rahatlıkla görülebiliyordu.

 

Genkov iyileşmek istemiyordu. Geçen sezonun son bölümünde biraz sıkmış onun dışında tüm gevşekliği ile yeni sezona başlamıştı.

 

Kaptan Mustafa Keçeli, kaptanlıktan çok uzaktı. Ufak detaylara kafasını takmayan, takım içindeki disiplin üzerinde fazla durmayan Keçeli’nin gördüğü saygının azlığı teknik ekibi bile çileden çıkarmıştı.

Liderliğine alışık olduğumuz Veli bu kez sorumluluk almıyordu. Bu küçük şeyler toplandığında ortaya daha büyük ve karışık sorunları getiriyordu.

 

**

 

Mehmet Altıparmak ve tribün arasında yaşanan diyalog futbolcularla tribün arasında yaşanan kavgaya dönüştü. Furkan ve İsmail bence ‘haklı’ olarak isyan ettiyse de maalesef her ‘futbolcu-taraftar’ kavgasında olduğu gibi yine haksız çıktılar.

 

Furkan olgunluk gösterdi, ‘yanlış anlaşıldım’ dedi… Ben onu doğru anlayanlardanım. Haklıydı, geri adım atmak zorunda kaldı ki, gördüğüm kadarı ile hiç de karakterine uygun bir durum değildi. Bilakis üzerine gitmeyi tercih edebilecek biriydi. O sorunu çözene kadar dik duruşunu değiştirmeyecek karakterde futbolcu olmasına rağmen yeni bir yolu aramıştı.

 

Hoca iki maçta bireysel performansı ile puanların kaybedilmesine neden olmuştu. Taraftarın ‘aile’ içerikli çirkin sözleri hocanın ‘aile’ yaşantısına zarar vermeye başlamıştı.

 

Bir insanın ailesinden daha değerli ne olabilir? Hoca refleks gösterdikçe reaksiyon arttı, ‘birliktelik’ ortamı bir daha onarılmayacakmış gibi görünen sürece girdi.

 

**

 

İstifası elbette gecikti. Ama bazılarının söylediği gibi bunu para için geciktirmedi. Takıma inandığı, hala bir şeyleri değiştirebilecek gücü gördüğü içindi, istifanın geç gelişi. Ama şimdi anlıyorum ki takım ona pek inanmamış…

Para konusuna gelince, yıl sonuna kadar alacaklarını istemedi, sadece ekibinin alacaklarının ödenmesini sağladı, kendi evinden üzgün ve yorgun ayrıldı.

 

**

 

Ve kulüp bütçesi bir kez daha problem oldu. Bu kez yeni hoca konusunda… Bazı yöneticiler deneyimli, futbolcular üzerindeki hakimiyeti tartışmasız bir ismin getirilmesini istiyordu. Bazı yöneticiler ise “Başarıya aç, futbolculuk kariyeri başarılarla dolu bir teknik adam alalım ki, Denizlispor’un havlu atmadığını herkes görsün” diyordu.

 

Pazara böyle çıkıldı. Fakat her zaman olan şey oldu. Sezon başında daha ucuza mal edebileceğiniz insanlar sezon ortasında ciddi paralar ve transfer bütçeleri istedi.

 

Arif Erdem yarım sezon için Altıparmak’ın tam sezona anlaştığı ücretin 1,5 katını istedi. Sezon sonunda da garip bir şekilde ‘Ligde kalma primi’ talep etti.

 

Demek ki takımın düşeceğine o bile inanmıştı.

 

**

 

Yönetim üst kurul üyeleri ile bir araya geldi. Çünkü yeni teknik direktörün beraberinde getireceği sorumluluğu tek başlarına üstlenmek istemediler. Kuruldan görüş alındı, tek tek isimler ortaya atıldı, bütçeleri tartışıldı.

Sezon başından bu yana futbol takımı için 8,5 milyon lira kaynak temin eden üst kurul, devre arasında da asgari 3-3,5 milyon liralık kaynak bulmak zorundaydı.

Ali Yalçın tercih edildi…

 

**

 

Bizim evladımız dendi…

Bu bizim evlatlarımız dara düşülmediği zaman her nedense kimsenin aklına gelmez ya… Bu ayrı bir tartışma konusu…

 

Haklı olarak herkes şüpheci. Ali Yalçın bu işi yapabilir mi diye… Benim de aralarında olduğum bir kısım ise Yalçın ile devre arasına kadar gidileceği daha sonra yeni bir teknik direktörün takımın başına getirileceği görüşünde.

 

Buna karşın yönetim ‘sezon sonuna kadar’ anlaşıldığını üzerine basarak duyurdu. Ve üzerine bastıkları bir diğer konu da ‘oy birliği’ ile aldıkları bu karardı.

Kuşku yok ki bu oy birliğinin içinde hukuki olarak oy hakları olmasa da, belki de başkandan daha yetkili olan üst kurul üyeleri Abdülkadir Uslu ve Derya Baltalı’nın da oyları vardı.

 

**

 

Peki Ali Yalçın yapabilir mi? Elbette herkes başarılı olmasını istiyor.Daha önce bu fırsatı yakalamış ama kullanamamıştı. Kafalarda soru işareti bırakan ise şampiyon yaptığı Belediyespor’da üçüncü döneminde 4 hafta dayanabilmiş olmasıydı. Uzun süredir takım çalıştırmıyordu.

 

Ve daha önemlisi, bugün kadroda bulunan pek çok futbolcunun ‘alınmaması’ yönünde Kenan Atik ile birlikte şiddetli görüş bildirmiş olmalarıydı. Ne yazık ki haklıydılar…

 

**

 

Bu işlerin içinde, önemli bir yerde olan ağabeyim bana “sezon başından bu yana 8,5 milyon lira harcadık. En başından altyapı hocalarımıza takımı devretseydik ve transfer yapmayıp kendi çocuklarımızla lige çıksaydık, şimdikinden bir basamak daha aşağıda olurduk o kadar” diye sitem etmişti…

 

Belki de sırf bu yüzden bile Ali Yalçın tercihi doğrudur ama eski bir kulüp başkanı ağabeyim ise “Denizli’nin kendi evlatlarını göreve getirilmesi güzel. Ama görev verilecekse önce Yaşar Güngör’e verilmeliydi. O bu işin üstesinden gelirdi” görüşünü paylaştı.

 

***

 

Kredileri sınırsız insanlarımızı neden kredimizin hiç kalmadığı dönemlerde kullanıyor ve onları kaybediyoruz ki sanki…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı..
 

DENİZLİ SEVDALISI   -  Bağlantı 18 Kasım 2015, 15:43

çıkarları doğrultusunda yaptıkları açıklamaları dinledik ve eminim ki sen bile bu 3 futbolcuyla konuşmadan kulaktan dolma bilgilerle bu yazıda onlardan bahsetmişsin.Bare siz hak yemeyin.

DENİZLİ SEVDALISI   -  Bağlantı 18 Kasım 2015, 15:41

Bunun yorumunu yaptım. Allah aşkına Denizli basını Serkan,Kerem yada Cihan bu 3 futbolcudan hangisiyle görüşmüşte bu kanıya varmış.kusura bakmayın onlara hiç söz hakkı tanınmadı onların ağzından yaşanan gerçekleri duymadık.hep birilerinin kendi

DENİZLİ SEVDALISI   -  Bağlantı 18 Kasım 2015, 15:40

SAYIN SELAMİ AYDIN :Abi sen şimdi kendince çok güzel bir yazı yazmışsın.Çoğunda haklı olabilirsin.Fakat benim asla anlamadığım ve kabullenemediğim şu 3 KADRO DIŞI performans değilde daha ötesinde bir sorun olduğu görülebiliyor demişsin.Ben her yerde

FİKRET KOCAMAN   -  Bağlantı 18 Kasım 2015, 13:36

Netice de Denizlisporumuzu yakından tanıyan spor camiasından gelme veya eski topcuların görevli olduğu bir yönetim olması gerektiği düşüncesindeyim.Yoksa Ali Yalçın olmuş veya diğer Denizlili hocalarımız olmuş şu aşamadan sonra tek umut dalımız bence

FİKRET KOCAMAN   -  Bağlantı 18 Kasım 2015, 13:32

Selami kardeşim ağzına,kalemine sağlık ,inşaallah yönetici arkadaşlarımızada bu yazınız ışık tutar.İşin özündede Futboldan anlamayan yöneticilerin atama ile geldiği mevkilerde çaresizlikten dolayı başarısızlıkları yatmakta.Yani genel kaptan olmaması

Sadece Denizlispor   -  Bağlantı 18 Kasım 2015, 11:37

Yazıyı ciddi ciddi bir yere kadar okudum.Ancak Furkan paragrafına gelince okumayı bıraktım.Furkanın hareketi yaptığı yer maraton tribünü.Siz o gün orada değildiniz ama ben oradaydım.Oradaymış gibi yazmışsınız,diğer konuları da böyle yazdıysanız.Eyvah