REKLAMI GEÇ

Dervent: Yönetici futbolu bilmeli!

Dervent: Yönetici futbolu bilmeli!

Selahattin Dervent arzuladığı yönetici profilini çizdi, altyapıdan taraftara tüm sorularımızı içtenlikle yanıtladı.

/ DENİZLİSPORHABER / 27 Ağustos 2013 Salı, 12:16

Denizlispor’da geçen sezonun ilk bölümünde Engin İpekoğlu’nun görevden alınması sonrasında Teknik Direktörlük Görevine getirilen Selahattin Dervent, denizlisporhaber.com Genel Yönetmeni Selami Aydın’ın sorularını yanıtladı. Deneyimli teknik adam taraftardan yöneticiye kadar camiları değerlendirdi, Türkiye’de futbolun ağır işleyen ayaklarını anlattı.

Dervent futbolu yönetenlerin mutlaka futboldan anlamaları gerektiğinin altını çizerken ideal yönetici profilinin futboldan anlayan, ilkeli, çalışkan, heyecanlı, organizasyon ve planlama gücüne sahip olması gerektiğini söyledi.

Denizlispor’da ekonomik olarak planlamaya ihtiyaç duyulduğunu savunan Dervent, sportif başarı için uzun vadeli bir plan gerekliliğini aktardı. Dervent’e göre eğitim ve yetiştirme öncelikli konular arasında. Deneyimli teknik adamın yaşadığı en büyük sıkıntı ise düşüncelerini ve planlarını tam olarak yansıtabileceği kadar uzun çalışmalar yapamamış olması. İşte o söyleşi…

Türkiye’de altyapıya önem veriliyor mu?

S.DERVENT : Ülkemizde futbol gelişimi alt yapı çalışmalarıyla mümkün olacaktır, futbolun alt yapısını oluşturan bir çok faktör sayılabilir. Bunlardan öne çıkan birkaç faktörü sıralayalım.

Tesisler: Ülkemizde çok sayıda stadyumun varlığından söz edilebilir ancak bunların alt yapılara ayrılan sayısı çok az olduğunu düşünmekteyim. Nicelik açısından olumsuz tablo nitelik açısından değerlendirildiğinde durumun çok daha kötü olduğu kanısındayım. Örneklersek sentetik sahaların gençlerin sağlıklı gelişimi açısından ciddi sakıncaları kabul edilen bir gerçek fakat TFF dahi sentetik sahalara yatırım yapıyor, bu ciddi bir çelişki bence.

Teknolojik yatırım, futbol sadece gözlem yoluyla değerlendirebileceğimiz bir spor dalı değildir, değerlendirmelerin objektif ve kullanılabilinir olması için bilim ve teknolojiden faydalanması gereklidir. Ülkemizde bu konuda gerekli yatırımların olmadığı ortadadır. Dünyanın üst düzey takımlarıyla aynı teknolojiyi kullanan birkaç süper lig takımımız var, alt yapılarımız ise maalesef bu konuda çok geri durumda.

Literatür:  Alt yapılarda futbolcularınızı hangi  kriterlere göre hazırlayacaksınız? Antrenman için bilgi, metot ve her türlü donanıma sahip olabilirsiniz ama literatür eksikliğinden karşılaştırma yapacak bilgiler yok. Geçen yıl A2 takımın YO-YO testlerini yaptık.  Bu test sonuçlarını futbolcularımızın gelişimi için kullanabiliriz ancak aynı yaş gurubunda yer alan diğer gençlerle kıyas yapamadık.  Hatta A takımızın sonuçlarına dahi ulaşamadık. Kendi çabamla birkaç kulübün test sonuçlarıyla karşılaştırdık. Bu karşılaştırmaların gerçekçi ve geçerli olabilmesi için akademik olarak kabul görmüş literatüre sahip olmanız gereklidir. Bu da ülkemizde üzüntü verici ama mümkün değil.

Ülkemizde alt yapı çalışmaları vitrin organizasyonlarla yürütülmekte özüne hiçbir zaman inilmemektedir. Örneğin Danone turnuvasını duymuşsunuzdur ya da futbol köyleri…  Bunlar vitrin çalışmalardır.  Futbolcu yetiştirmeye yönelik çalışmalar göz ardı edilmektedir.

Ülkemiz açısından son yıllarda ki en büyük gelişme UEFA antrenör konvansiyonuna girmiş olmasıdır. Bu sayede eğitim alan antrenörlerimiz dünyaya entegre olma noktasında önemli bir adım atılmıştır. Gençlerin iyi antrene olmalarına da çok büyük katkısı olacağına inanıyorum.

Bu adımların daha efektif olabilmesi için kulüpler antrenör kadrolarını fizyoterapist, spor psikologu, rekreasyon eğitmeni, bireysel kondisyoner antrenörü, analiz antrenörleriyle desteklenmelidir. Antrenmanlar özelleşmeli bireysel gelişime yönelik olmalıdır.

Bunlardan daha önemlisi bu çalışmaları yürütürken gelişme gösteren yeteneklere de fırsatlar verilmelidir. Bu da ancak genç futbolculara değer veren üst yapı teknik adamlarıyla olur.

Sportif başarıya odaklı takımlar yada teknik adamlar bu sabrı gösteremez ya da ileride mevkilerini kaybetmeye yönelik kaygılarla bu gerçekleri göz ardı ederler. Ülkemizde büyük paralar karşılığında yapılan futbolcu transferleri gündem oluşturmaktadır. Genç bir futbolcuyu transfer ettiğinizde, transferden anlamayan bir yönetici, genç bir futbolcuyu oynattığınız da futboldan anlamayan teknik adam olursunuz. Bu anlayışın ortadan kalkması için futbol kamu oyununun anlayışı da değişmeli.

Altyapıdan yetişen futbolcular, profesyonel yapıldıkları dönemde A Takım’larda oynayacak kalitede oluyorlar mı, süreç içinde eksiklerini mi tamamlıyorlar?

S.DERVENT : Profesyonel olduklarındaki yaşlarını göz önünde bulundurmalıyız.  Bazen çok genç yaşlarda da profesyonel olabilmektedir.  Antrenmanların bireysellik ilkesine uygun yüklenmelerle profesyonel takımlarda da antrenmanlarına devam edebilirler. Fakat 18 yaşında bir futbolcu her türlü fiziksel gelişimini tamamlamış durumdadır, uygun anatomik ve fizyolojik özelliklere sahiptir. Sonuç olarak genç oyuncular fiziksel olarak profesyonel oyuncularla aynı seviyede olmalıdır. İstisna örnekler olabilir.  Yeteneklerine emin olduğunuz genç oyuncunuz beslenme gibi faktörlerle fiziksel olarak gelişimini tamamlamamış olabilir. Bu durumda futbolcunun eksikliğini en kısa sürede hangi kategoride tamamlaması daha doğru ise uygun kategoride antrenmanlarını sürdürebilirsiniz ve bu duruma göre değişir.

Benim üzerinde durmak istediğim en önemli konu genç oyuncuların yeterli müsabaka sayısına ulaşamamış olmasıdır. 18 yaşına kadar oynadığı resmi müsabaka sayısı ve oynadığı müsabakaların zorluk derecesidir. Genç oyuncular bahsettiğim önemde çok maç oynamalıdır.

Türkiye’de ve Denizli’de futbol seyircisinin bilinçli olduğunu düşünüyor musunuz?

S.DERVENT : Futbol seyircisi konulara biraz uzak ben konunun temelinde “taraf olmak” noktasından hareket ederek taraftarların bilinç düzeyini irdelemek istiyorum.

Futbol geride bıraktığımız yüzyılın sonlarında endüstriyel bir oluşum halini almaya başlamıştır. Bu endüstrinin ürettiği ürünlerin tamamı satılmalıdır. Forma, atkı, kombine bilet, naklen yayın v.s… Kapitalizm affetmiyor; pazarını büyüterek geniş kitleleri etkilemede çok ustaca davranıyor, sonuç olarak kontrolsüz büyüme gerçekleşti. (Şimdi taraftarları kontrol altına almak için bazı baskıcı yöntemlerle hareketleri sınırlandırılmaya çalışılıyor) Sadece Türkiye’de değil dünyanın hemen her ülkesinde sonucu facialarla biten çok üzücü olaylara da tanık olduk. Bu aşamada futbol taraftarı takımlarında egemen güç olmak için yarışın içerisine girdiler.  Transfer yapan, teknik adam gönderen, getiren, yönetim oluşturmaya çalışan rol üstlenmeye soyundular. Taraftarı arkama aldığımda bana kimse dokunamaz mantığıyla hareket eden; popülist teknik adamlar, futbolcular, takım yöneticileri veya mülki yöneticiler durumu daha da olumsuzlaştırdı.

Taraftarın temiz ve çıkarsız takım sevgilerini yönlendirerek toplumsal olarak yarattığı etkiyi kendi çıkarları için kullanmak isteyen kişi yada kişilerde olabilmektedir, bu konuda örnekler verilebilir, somutlaştırılabilir.

Futbolda herkesin bir rolü vardır başkanın rolü, yöneticinin rolü, antrenörün, futbolcunun ve taraftarın rolü…  Herkes rolünü başkalarının yetki ve sorumluluk alanına girmeden en iyi şekilde yapmalıdır.

Sevindiricidir ki artık bu anlattıklarım tamamen geride kalmasa da azalmış gibi görünüyor.  Denizlispor taraftarından söz ederken diğer takımların taraftar guruplarından ayırarak değerlendirmek çokta mantıklı değil gibi… Olumlu yada olumsuz küçük farklar olabilir.

Alt ligler ile PTT ve Süper Lig arasındaki ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?

S.DERVENT : Ligler arasında ki en somut farkın liglerin ekonomik değerleri olduğunu düşünüyorum. Ekonomik farkın oluşması doğal ancak alt liglere ilgiyi artırmanın da mümkün olduğunu düşünüyorum. Elimde somut veriler olmasa da PTT 1. lig değerinin her geçen gün artmakta olduğunu görüyorum. Alt ligler için hazırlanan dergi, gazete veya tv yayınlarının artması ilgiyi de artıracaktır diye düşünüyorum.

PTT Ligi’nde oynayan takımlar üst ligde de yer alacak potansiyele sahipler mi?

S.DERVENT : Aslında tam olarak bir potansiyele sahip oldukların düşünmüyorum, potansiyellerini artırmak için bir fırsat olarak değerlendirdiklerini düşünüyorum. PTT 1. lig takımının süper lige çıkması halinde isim hakkından tutun da naklen yayın gibi seyirci gelirleri gibi bir çok noktada ekonomik değer kazanacak. Üst liglerdeki takımlara eş değer olarak fırsatı yaratan unsurun bütçe olduğunu söyleyebiliriz. Futbol ekonomisinden aldığın pay oranında aradaki makas artacak yada azalacaktır.

Aynı liglerdeki takımlar arasında oluşan eşitsizliğin sebebinin giderilmemesi en büyük sorundur. Bunun ortadan kalkması da ancak futbolu ve ülkeyi yönetenlerin takımlara eşit mesafede durmasıyla mümkündür.

Kulüp yöneticilerinin bugünkü Türk futboluna katkısı ve olumsuz yönde etkisi nedir?

S.DERVENT : Türk futbolundaki sorunlar yumağının en karmaşık yeridir. Seçim ve yönetim şekli yöneticileri zor durumda bırakmaktadır. Endüstrileşen futbolun dernekler kanunuyla yönetilmesi sıkıntılar doğurmaktadır. En büyük zorlukta mali kaynak yaratmak noktasındadır. Yıllar içinde çözülecektir, şirketleşme ya da halka açılma çözümün bir ayağıdır.

İkinci ayağı da kulüplerin UEFA’nın getirmiş olduğu Finansal Fair Play ilkeleriyle yönetilmesi sayesinde gerçekleşecektir. Geçmiş borçlardan muzdarip sıkıntı içindeki kulüplerin borçlarını ödeyebildiklerinde sıkıntılarından kurtulacaklarını umuyorum. Finansal yapıların disipline edilmesinin sağlanmasıyla yöneticilerin önündeki engeller kalkacaktır.

Yönetimlerin uzun planlamalara ihtiyacı var, sabır gerektiren bir durum, uygulamak istedikleri programın ilkeli ve tutarlı olarak sürdürülmesi gerekir.

Yöneticilerde ne gibi vasıflar ararsınız?

S.DERVENT : Futbolu bilmesi çok önemli. İlkeli olmalı, çalışkan olmalı, iş bitirme azim ve heyecanına sahip olmalı, organizasyon ve planlama gücü olmalı, sabırlı olmalı, açık sözlü olmalı, ekonomik gücü olmalı.

Çalıştırdığınız takımlarda ne gibi yönetici sorunları yaşadınız?

S.DERVENT : Bana sonsuz güvenilen ortamlarda çalıştım. Çalıştığım hemen bütün takımlarla da ikinci kez çalıştım bu da demektir ki sorunlu ayrıldığım yönetici ya da takım yok. Sorunlar olmuştur, sorunları çözüm metodum kesinlikle mantık ve ikna yoluyla olmuştur. Çok klasik “masaya yumruğunu vurmak” tarzım değil. Sorunları çözüm yolunuz eğer mantık ve ikna yöntemi değilse sorun üreten ve büyüten olursunuz. Sorunlu yönetici bilgisiz yöneticidir, bağımsız karar veremeyen yöneticidir, duygusal yöneticidir.

Çalıştırmaktan en çok keyif aldığınız takım ve dönem nedir?

S.DERVENT : Çalıştığım bütün takımlardan ve futbolculardan büyük zevk aldım, her biri ayrı bir deneyim hepsi benim için bir kazanç. Bazen sevinirsiniz, bazen üzülürsünüz bu duygularla yoğrularak gelişiminize katkı sağlarsınız. Ancak Azerbaycan diğerlerinden farklı çünkü yurt dışında çalışmak her antrenörün sıklıkla yaşayabileceği bir deneyim değil. Ayrıca Denizlispor’da benim için önemli bir yeri var teknik direktör olarak Türkiye’de çalıştığım en yüksek lig kategorisi. Bana güvenerek verilen bu şansı hiçbir zaman unutmayacağım.

Denizlispor’daki göreviniz sırasında düşüncelerinizin ne kadarını takıma yansıtabildiniz?

S.DERVENT : Benim futbol felsefemde takımım futbol oynamalı, oynarken zevk almalı ve seyredenlere de zevk vermeli. Futbolcularımın oynarken zevk aldığı, seyredenlere de zevk verdiği her oyunda düşüncemi yansıtmışım demektir. Aslında bu soruya en güzel cevabı bir taraftarımız vermişti.  Ben onun sözleriyle bu sorunuzu cevaplayayım “Bu stadyumda çok maç seyrettim ezilirken şansla yendiğimiz oldu ama yenilirken dahi ezilmeyen takımı sizin zamanınızda seyrettim”…  Herkesin düşüncesine saygı duymak lazım, farklı düşünenler de mutlaka vardır.

Gerçeği şu ki benim çalıştığım takımlardaki düşüncemi sahaya yansıtabilmem için daha fazla zamana ihtiyacım var.  Çünkü ben kısa planlarla çalışacak bir karaktere sahip değilim yarını değil, yarınları planlamak benim kişiliğimin tarifine daha uygun. Denizlispor için en büyük hayalim Fatih Soyatik’in takım kaptanı olduğu Ogün Karakaya’nı kalesini koruduğu takımda da teknik direktör olarak görev yapmaktı. Bu hayallerimi başka oyuncular için ve başka takımlar için gerçekleştirmek beni daha da hırslandırıyor.

Denizli’de alt liglerdeki takımlar ve amatör takımların kentin ana kulübü ile bağı ve entegrasyonu sizce var mı?

S.DERVENT : Kişilere bağlı bir yakınlık var. Bunu kurumsal olarak geliştirmek çok önemli. Bazen alt kategorilere istediğimiz oyuncuları transfer edebildik, bazen de zorluklarla karşılaştık. Şu andaki durumu çok net olarak bilmem mümkün değil ancak geçen yıl Denizli Belediyespor’dan aldığımız Hasan Demir bir başlangıçtı. Bu yıl Kızılcabölükspor’la yapılan karşılıklı transferler bu yolun açık olduğunu gösteriyor. Bu gelişmelerin Denizli futbolu adına olumlu olduğunu düşünüyorum.

Denizlispor’un uzun soluklu bir programlamaya ihtiyacı var mı? Ne gibi tavsiyeleriniz olacak?

S.DERVENT : Kesinlikle, öncelikle ekonomik olarak uzun planlamayla finansal disiplinin sağlanması çok önemli. Kalıcı sportif başarı açısından planlı uzun vadeli çalışmalar gerekli. Sportif başarı her zaman planlarda yer almalı, sportif başarı ekonomik rahatlamayı da beraberinde getirecektir. Büyük bir alt yapı organizasyonuyla birlikte çocuk ve genç futbolcu sayısı artırılmalı, elit futbolcu eğitimi yaklaşımıyla çalışmalı ve usta oyuncular yetiştirilmelidir.

Denizlispor yine yeniden Oğuzhan Berber, Erhan Kartal gibi önemli değerleri vitrine çıkaracaktır. Bu potansiyeli vardır buna yürekten inanıyorum, sıranın Süleyman Çelikyurt’ta, Onur Alkan’da ve diğerlerinde olduğuna inanıyorum.

 

Denizlispor’dan ayrılışınızda kırgınlık yaşadınız mı? Yaşadınız ise kimlere ve neden kızgınsınız?

S.DERVENT :  Asla ben üzmektense üzülmeyi, kırmaktansa kırılmayı her zaman tercih ederim. Çok iyi anlaşılmamış olabilirim zaman içinde her konu kendiliğinden aydınlanır.

Selahattin Dervent’in bundan sonraki hedefi nedir?

S.DERVENT : En kısa zamanda yeni bir takımda uzun süreli çalışmayı başarmak benim için en değerli hedef. Potansiyelime inanıyorum, potansiyelimi ortaya koymak için sabırsızlanıyorum. Hedeflerim arasında yurt içi olduğu gibi yurt dışında da çalışmak var. Bu hedeflerin hiç biri bana uzak değil.  Sadece o ana kavuşmak için zaman ve ben birbirimize koşuyoruz. Benim kimseye benzemek gibi bir hedefim yok ilkleri gerçekleştirmek en iyisi olmak ilk günkü gibi bu gün de en büyük hedefim.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı..